Hayatın her alanında görülen, toplumsal sınıf, kültür, ulus, ırk ayırt etmeksizin evrensel bir nitelik taşıyan ve gittikçe de hızla artıp yaygınlaşan kadına yönelik şiddet, her şeyden önce bir insan hakları ihlalidir. Kadınlar ve kız çocukları ev içi şiddet, cinsel taciz ve istismar, tecavüz, zorla evlendirme, 'namus' bahanesiyle işlenen cinayetler gibi şiddetin türlü çeşidine maruz kalmaktadır. Dünyanın her ülkesinde yaşanan ve bir halk sağlığı sorunu olarak görülen kadına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla 25 Kasım günü "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü" kabul edilmektedir.
Bu günün çıkış noktası ise 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde, Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden ve Clandestina Hareketi'nin öncülerinden olan, Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşlerin öldürüldüğü ama aynı zamanda da özgürlük mücadelesinin sembolleştiği tarihtir. Mirabel kardeşler, dikta yönetimine karşı çıkmak amacıyla Clandestine hareketini kurdu ve birinin kod adının “kelebek" olması sebebiyle “kelebekler" adıyla anılmaya başlandılar. Üç kadının başlattığı bu mücadele ülke içinde kısa sürede yayılmaya başladı. Kız kardeşler hükümet için bir tehdit unsuru olarak değerlendirildikleri için çeşitli baskı ve işkenceye maruz kalmışlardır. Trujillo'nun: "Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabel Kardeşler" açıklamasından kısa bir süre sonra 25 Kasım 1960 günü, üç kadın işkence edilerek vahşice öldürülmüş ancak halka ve basına ''araba kazası'' nda öldükleri şeklinde yansıtılmıştır. 1999 yılında bireyler arasında farkındalık yaratmak gayesi ile Birleşmiş Milletler bu günü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak ilan etmiştir. En genel tanımıyla şiddet, herhangi bir canlının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne zarar veren davranışlar olarak tanımlanabilir. Dünya Sağlık Örgütü “Fiziksel güç veya kuvvetin amaçlı bir şekilde, kendine, bir başkasına, bir gruba ya da topluluğa karşı fiziksel zarara yahut fiziksel zararla sonuçlanma ihtimalinin artmasına, psikolojik zarara, gelişim sorunlarına ya da yoksunluğa neden olacak biçimde tehdit edici biçimde veya gerçekten kullanılması" diye açıklamıştır. Kısaca şiddet, güç veya baskı uygulayarak insanların bedensel ve ruhsal olarak zarar görmesine neden olan bireysel ve toplu hareketlerin tümüdür. Buradan hareketle şiddetin çeşitli biçimlerde ortaya çıktığı görülmektedir.
1- Fiziksel Şiddet: ilk akla gelen şiddet türüdür. Temas içeren ( itme, vurma vb.) veya içermeyen şekilde (etraftaki başka nesneleri kırıp dökerek bunu sana da yapabilirim mesajı vererek) gerçekleşmektedir.
2- Psikolojik Şiddet: Farkedilmesi kolay değildir. Yani maruz kalan da uygulayan da duygusal şiddetin söz konusu olduğunun farkına varmayabilir. Kişinin doğuştan ihtiyacı olan sevilmek, güvende hissetmek gibi isteklerini şiddet uygulayan kişi kendi çıkarları lehine kullanmaktadır.
3-Cinsel Şiddet: Cinselliğin kontrol edilemeyen bir dürtü olduğu düşüncesiyle ortaya çıkan ve çeşitli mazur göstermelerle sonuçlarına mazeret oluşturulmaya çalışılan şiddet biçimidir.
4- Ekonomik Şiddet: Kadını güçlü kılacak tüm ekonomik imkanların önüne geçmeye çalışmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Kadının ücretli bir işte çalışmasına engel olmak, çalışma şartlarına karışmak ücretine el koymak gibi farklı biçimlerde uygulanmaktadır.
5- Dijital Şiddet: Son yıllarda artan biçimde görülen bir şiddet biçimidir. Israrlı takip,sosyal medya hesaplarını denetleme, mesajları okuma, farklı kimliklerle rahatsız etmek gibi yöntemlerle uygulanmaktadır.
6-Flört Şiddeti: 15-25 yaş aralığında daha fazla görülen ve akran baskısının yüksek olduğu, başkalarının gözü önünde daha çok yaşanan şiddet türüdür.
7- Yalnızlaştırmak: Kendi başına bir şiddet biçimi olmasa da tüm şiddet biçimlerine eşlik eden çok önemli bir düşünce ve davranış biçimidir. Şiddetin olduğu ilişkilerde şiddet uygulayanın, şiddete maruz kalanın destek alabileceği tüm kişi ve kurumlarla bağını zedelemesidir. Aile, akraba ve arkadaş çevresi ile görüşmesine izin vermemek, şiddete tanık olabilecek veya şikayet edilebilecek mekanizmalardan uzak tutmak şeklinde görülmektedir.
Kadınlar sadece kadın oldukları için şiddete uğramaktadırlar. Toplumun beklentileri ve kalıp yargıları şiddetin önünü açan en temel unsurlardır. Dolayısıyla şiddeti ortadan kaldırmanın temeli toplumsal cinsiyet eşitliğinden geçmektedir. Sosyal, siyasal ekonomik anlamda eşitliğin sağlanması demek olan toplumsal cinsiyet eşitliğini tesis etmek şiddeti ortadan kaldıracak yegane mekanizmadır.
KKTC Cumhuriyet Meclisi'nin, 2011 yılında oy birliği ile kabul ettiği kadına yönelik şiddeti doğrudan önlemeyi konu edinen, 'Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi)'nin giriş kısmında; kadına yönelik şiddetin, kadınların sadece kadın olmalarından dolayı uğradıkları şiddet olduğu, kadınları erkekler karşısında ikincil konuma zorladığı ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olduğu belirtilmektedir.
İstanbul Sözleşmesi gereğince, sözleşmeyi imzalayan devletlerin dört görevi vardır. Bunlar politikalar oluşturma, önleme, koruma-destelekleme ve cezalandırma-kovuşturma ödevleridir. Politikalar oluşturma, kadına yönelik şiddeti önlemekle ilgili devletin politikalar oluşturmasıyla; önleme, kadına yönelik şiddeti önlemek için başta eğitim olmak üzere toplumsal cinsiyet algısını değiştirecek uygulamalar; koruma-destekleme şiddete uğrayan, şiddete uğrayanın şiddet karşısında korunması ve desteklenmesiyle (sığınak sağlanması, hukuki ve maddi yardım sağlanması gibi); koğuşturma-yargılanma ise, şiddet uygulayanın yargılanmasıyla ilgili yapılması gerekenleri ortaya koymaktadır.
İstanbul Sözleşmesi'nde açık bir biçimde ortaya konulduğu gibi, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet ile mücadele etmek ve bunları ortadan kaldırmak için, bütüncül bir yaklaşımın izlenmesi elzemdir. Bu amaçla devlet çapında etkili, kapsamlı ve eşgüdümlü politikaların benimsenmesi ve uygulanması için gerekli yasal ve diğer tedbirlerin alınması gereklidir. Söz konusu hedefe ulaşabilmek için tüm kamu kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin, özel sektörün, medyanın, üniversitelerin ve ilgili diğer tüm paydaşların işbirliği içerisinde hareket etmesi önemlidir. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele günü vesilesiyle, tüm ilgililere bu konuda üzerlerine düşen sorumlulukları hatırlatırken, kadınların insan hakları temelinde şiddetten uzak bir biçimde sosyal, ekonomik ve siyasal hayatta hak ettikleri yere geldikleri eşit bir dünya özlemini bir kez daha dile getirmek isteriz.
Doç.Dr. Süheyla Üçışık Erbilen
DAÜ-KAEM Başkanı
DAÜ-TDM Eğitim Fakültesi Temsilcisi